
CHP'de Sular Durulmuyor: 19 Mart Sendromu Mu?
CHP'de sular durulmuyor! "19 Mart Sendromu" olarak adlandırılan olaylar silsilesi, 100 yıllık partiyi ilginç bir kurguya sürükledi. Partiye "dışarıdan müdahale edildiği" iddiası üzerine kurulan bu senaryo, her yeni gelişmeyle farklı bir boyut kazanıyor. İşin özü, Mart 2024 seçimlerinden sonra verilen kararlarda düğümleniyor.
CHP'de İktidar Mücadelesi
CHP'nin 47 yıl sonra birinci parti olmasını siyasal bir fırsata çevirmek isteyenler ile Genel Başkan Özgür Özel'in görüşleri sert bir şekilde karşı karşıya geldi. Özel, CHP'nin aldığı oyları seçmenin açtığı bir kredi olarak tanımladı ve bu desteği kalıcı kılmaya odaklandı. Ona göre, "CHP, yerel yönetimlerde başarılı olursa, vatandaşlarda Türkiye'yi yönetebileceği inancı da yerleşecektir!" Ancak bu analiz, pratikte beklendiği gibi ilerlemedi. Sorun, daha çok CHP'nin içindeydi ve görmezden gelindi.
Her şeyden önce, CHP'yi muhafazakâr ve sağ partilerle bir araya getiren, tabanda olmasa bile tavanda bir ortaklık kuran isim Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı süresince yaşadığı seçim başarısızlıkları ve cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olma ısrarı, büyük bir hesaplaşmayı kaçınılmaz kılıyordu. Ancak Kılıçdaroğlu'na makul bir çıkış yolu bırakılmadı. Kasım 2023'teki kurultayda yeniden genel başkanlığı hedefledi ve uygun bir ismi göreve getirene kadar süre istedi. "Bundan sonra karışma, artık abilik yap ve kenara çekil" telkinleri, Kemal Bey'e uymadı ve inadından vazgeçmedi.
Ekrem İmamoğlu Faktörü
Kılıçdaroğlu'nun destekleyip büyüttüğü, İstanbul'dan başka her şeyle ilgilenen Ekrem İmamoğlu, siyasi kariyerinde önemli bir yol kat etmişti ve gözü kimseyi görmüyordu. İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı'ndan itibaren yanına aldığı ekibin eksiklerini ve siyasetin finansmanındaki rollerini biliyor, artan bagajını ise siyasi imajına güvenerek umursamıyordu. Er ya da geç hukuki radara gireceğini ve çıkar ağında sorunlar yaşayacağını tahmin ediyordu, ancak bunun ciddi bir adli takibata dönüşeceğine ihtimal vermek istemiyordu. İstanbul'da iki dönem seçim kazanmanın kendisine özel bir misyon yüklediğini düşünüyor ve bir tür toplumsal koruma sağladığını varsayıyordu.
İmamoğlu, kendi zorladığı ve toplanmasını sağladığı kurultayda güç kazandığından ve Özgür Özel'i de emanetçi olarak yanına aldığından emindi. "Kamuoyu ilgisi, sermayenin desteği, alternatif medya katkısı ve genel merkezin bağlılığı" üzerine mükemmel bir siyasi yapı inşa ettiğini düşünüyor ve aşırı özgüvenle Cumhurbaşkanlığı'na yürüdüğünü hissediyordu. Eğer hesap vermesi gerekirse, B planı da hazırdı. "Bana siyasi operasyon yapılıyor" propagandasıyla bu durumu bertaraf edebileceğine inanıyordu. Genel Başkan Özel'in de ancak İmamoğlu çevresinden gelen destekle yol alabileceğini, yani kendisine sahip çıkmaktan başka seçeneği kalmayacağını düşünüyordu. Nitekim öyle de oldu.
Siyasi Şeffaflık ve Gelecek Beklentileri
Peki, bu gelişmelerin ardından CHP, kuruluş felsefesine mi sahip çıkacak yoksa iktidara gelme hırsıyla kurumsal kimliği dışında gelişen yanlışları mı sahiplenecek? Türkiye, kapsamlı siyasi şeffaflık için adım mı atacak yoksa karşılıklı çekişmeler içinde tüm siyasetin itibar kaybını mı izleyecek? Bu soruların cevabı, önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Türkiye siyaseti, önemli bir dönemeçte bulunuyor ve atılacak adımlar, geleceği şekillendirecek.
- CHP'nin içindeki güç dengeleri
- Ekrem İmamoğlu'nun siyasi geleceği
- Türkiye'de siyasi şeffaflık ihtiyacı